Skip to main content

Baron Venus

Baron Venus

Yemek ve çocuk ilişkisi için nitelikli ve iyi düşünülmüş ürünler tasarlayan Dila Atalay ile ilhamını çocuklarından alarak yarattığı markası BARON VENUS’ü konuştuk.               

Öncelikle annelik ve tasarımcı geçmişin nasıl mükemmel bir şekilde bir araya geldi?

Anne olmadan önceki tasarım yolculuğumda illüstrasyon, grafik, seramik, moda ve iç mimari gibi birçok farklı disiplinde işler yapmaktan keyif aldım. Anne olduktan sonra ise çocuklarımın ihtiyaçlarına yönelik tasarımlar yapmaya zaman buldukça da bu tasarımları hayata geçirmek bana çok iyi gelmeye başladı ve bunu hayat tarzı edindim. Baron’a ilk hediyem, onun için tasarladığım ve annemin elleriyle işlediği nevresim takımı oldu. Hikayemiz de işte böyle başladı.

Baron Venus ismi arkasındaki hikaye nedir? Nasıl ortaya çıktı? 

Baron ilk çocuğumun ismi. Baron’un yemek yemeğe başlamasıyla, hayatımız sofra etrafında yoğunlaşmaya başladı. Ben de, eşim de iyi yemek yemeye ve sofra kültürüne önem veren ailelerde büyüdük. Yunan eşimin yayası 96 yaşında aramızdan ayrılana kadar her öğlen tüm aile için yemek pişirirdi. Dolayısıyla sofrada kullandığımız objeler, yemeğin sunumu ve sofra etrafında geçirilen zamanın kalitesi bizim için çok değerli. Evde yemek yemek bizim için günün kutlaması ve en keyifli rutini. 

Baron’un soframıza yeni katıldığı dönemde, Baron için hoşuna gideceğini düşündüğüm ve oldukça şık bulduğum cam bir tabak ve kase satın almıştım. Baron camın dokusuna bayılmıştı ancak tabak çocuklara daha uygun olarak tasarlanabilirdi. 

Böylelikle aklıma çocuklar için fonksiyonel olarak uygun, kaliteli, sağlıklı, sürdürülebilir, “gerçek” malzemelerden üretilmiş şık parçalardan oluşan bir koleksiyon tasarlama fikri geldi. Çizimler, prototipler, üretim süreçleri derken ‘Baron Venus’ markası doğdu. Ve hemen peşine kızım Venus dünyaya geldi. Her iki çocuğum da, markanın araştırma sürecinde büyüdü, prototiplerini test etti ve fikirlerini sundu. Hatta Baron kalem tutmaya başladığında markanın logosunu kendisi çizdi.

Çocuklara nitelikli ürünler odağı nereden geliyor ve nasıl ayrışıyor? 

Bir çocuğun çocukluk anılarını süsleyen objelerin, taşıdıkları değer ve anlam nedeniyle çöpe gitmek yerine, nesilden nesile aktarılabilen, evladiyelik nitelikte parçalar olması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, Baron’un ilk su bardağı babasının bebekken kullandığı gümüş bir kupaydı. Üzerine Baron’un adını yazdırdım. Kupa bizim için paha biçilmez nitelikte ve Baron kendi çocuklarına hediye edene kadar vitrinimizde duruyor.

Hem kalitesiyle hem estetiğiyle yetişkinlere haz veren ürünler neden çocuklarımıza uygun olarak üretilmesin! Nitelikli ürünlerle erken yaşta tanışan çocuklar sadece güzeli ve kaliteyi değil, aynı zamanda dikkatle ve özenle kullanmanın ne olduğunu da öğreniyor. Bu çocuklar zamanla objelere olduğu gibi nimete de saygı duymayı içselleştiriyorlar.  

Bu tarz lüks materyalleri çocukların da kullanabileceği fikri nasıl oluştu? 

Aslında markamızın yolculuğuna lüks materyallerden ziyade hem çocuk hem de çevre dostu materyaller kullanma fikri ile yola çıktık. Koleksiyonu tasarlarken birçok materyali araştırdım ve çocukların gelişimi için en doğru olduğunu düşündüğüm materyaller ile üretim sürecine girmeye karar verdim. Mesela cam ve porselen sağlık açısından gıdayla temasa en uygun malzemeler. Gümüş estetik görünümün dışında, antibakteriyel özelliğe sahip bir malzeme. 100% koton kumaştan üretilmesinin dışında, önlüklerimizin nakışında kullanılan ve ağaç selülozundan üretilmekte olan Lyocell iplikler cilt için en hassas iplikler. Bu materyalleri dünya çapında en iyi üretebilecek atölyeleri araştırmaya başladığımda, atölyelerin işçilik kalitesi arttıkça materyallerin de daha iyisiyle tanışma fırsatım oldu. Bugün Baron Venus ürünleri nesillerdir üretim yapan atölyelerde, usta el işçiliğiyle, sınırlı sayıda üretiliyor.

Üretim sürecin ile ilgili bizi biraz bilgilendirebilir misin?

Üretim sürecine geçmeden önce çocukların yemek yeme adetlerini araştırdım. Londra’da bir tasarım firması ile beraber fikirlerimi önce mühendislik sonra prototip aşamasına getirdik. Ürünlerimizin ergonomisini uzun süre Baron’la test ettik. Porsiyonları, formları, küçük ellerin ürünleri nasıl kavradığı, çatal kaşığın ağızla oranı gibi detaylar bizim için çok önemliydi.

Kristal kadehlerimiz kurşunsuz İsveç kristalinden Çek Cumhuriyeti’nde, dünya çapında tanınan usta bir cam üflemecisinin atölyesinde üretiliyor. ‘Cosmic' kadehlerindeki renkli camlar ise Almanya’da üretiliyor. Kadehlerimiz, kendi tasarladığım kalıpta geleneksel yöntemlerle üfleniyor.

Tabaklarımız yine Almanya’da, 100 senelik bir porselen atölyesinde sert porselenden üretiliyor. Tabakların üzerindeki çizimler benim el çizimlerim. Tabaklara eşlik eden hikayeleri ise günlük yaşantımızdan ve anılarımızdan yola çıkarak yazıp mavi mürekkep kullanarak resmettim. Bu resimler yüksek ısıda fırınlanmadan önce, sağlığa zarar vermeyen pigmentlerle tabaklara uygulanıyor, ve bu sayede bulaşık makinesine ve mikrodalga fırına dayanıklı hale geliyor. 

Gümüş çatal, bıçak ve kaşıklarımız İstanbul’da, işinin ehli zanaatkarlar tarafından asırlık yöntemlerle elde üretilip uzun süre elde parlatılıyor. 40 senedir bu işi yapan usta bir kalemkar ise gümüşlerin üzerine kişiye özel isimleri elleriyle işliyor. 

Sofra önlüklerimizi Venus bir yaşındayken tasarladım. Patronlarını çıkarttıktan sonraki ilk örnekleri annemin dikiş makinesinde ürettik. Bu önlükleri istediğim kalitede ve ustalıkta üretebilecek atölyeyi bulmam kolay olmadı. Tam vazgeçicekken İstanbul’da çok iyi bir atölye ile tanıştım. Önlüklerimiz birçok aşamadan geçerek el işçiliği ile İstanbul’da en üst kalitede ipliklerle üretiliyor.

Bazında güçlü hikayelerin olduğu bir marka yaratmak, sana bu süreçte ilham verenler nelerdir?

Görsel olarak beğendiğim ve anlamlı bulduğum her şey! Doğa, deniz, Baron ve Venus’un karakterleri ve hem birbirleriyle hem de bizimle olan etkileşimleri… Ve tabiki sofrada geçirdiğimiz zaman… 

Yemeklerin yendiği tabakla ve içeceklerin içildiği bardakla içeriklerine göre ilişkileri hakkında ne düşünüyorsun?

Aslında gıdaların sunulduğu objeler ne kadar özelse bence o yiyecek, içecek de o kadar özel oluyor çünkü yemek yemek hem bedenimizi hem de ruhumuzu besleyen oldukça duyusal bir aktivite. Bu nedenle çocuklarımız için duyusal tecrübeler yaratan objeler de yedikleri yemekler gibi ‘gerçek’ malzemelerden üretilmeli. Malzemenin ‘gerçek’ ağırlığı, ısısı, dokusu olmalı ve en önemlisi içine konulan yiyeceğin ya da içiceğin tadını bozmamalı diye düşünüyorum. 

Biz piknikte dahi plastik kaplardan yiyecek ya da içecek tüketmemeye çalışıyoruz çünkü plastiğin değiştirdiği gıda tadı benim hoşuma gitmediği gibi çocuklarımın da bu tarz tadı değişmiş gıda ve su tüketmesine içim el vermiyor.

Baron ve Venus aynı zamanda senin çocukların, çoğu zamanın onlarla geçiyor olmalı. Son zamanlarda birlikte günlük rutinleriniz nelerdir? 

Bu sene Baron ilkokul 1. sınıfa, Venus ise yuvaya başladı. Baron okuldan geldikten sonra resim yapmak için masasına oturuyor. Ben ve Venus de Baron’a katılıyoruz. Hem resim yapıyoruz hem sohbet ediyoruz. Daha sonra akşam yemeği hazırlıkları için mutfağa geçiyoruz. Genelde akşam yemeklerini babamız hazırlıyor. Biz de yardım ediyoruz ve hep beraber sofrayı kuruyoruz. Yemekten sonra biraz müzik dinliyoruz biraz dans ediyoruz ve önce Baron, sonra Venus uyku vakti için hazırlanıyorlar. Misafirimiz olduğunda Venus soframızı kurmaktan keyif alıyor. 

Her Cumartesi Bomonti’deki organik pazarda haftalık alışverişimizi yapıp patatesli ısırganlı gözleme yemeden pazarı terk etmiyoruz. Öğleden sonra at kulübünde vakit geçirdikten sonra genelde Petra Maslak’ta erken akşam yemeğimizi yiyip evimize dönüyoruz. Son zamanlarda, Pazar günleri pazardan aldığımız sebzeleri kullanarak hep beraber yemek yapıyoruz. Baron en çok salata yapmaktan hoşlanıyor ancak son zamanlarda Venus bu görevi elinden almış durumda. 

Senin kendi günlük kahve rutinin nedir? Hangi ülkenin kahvelerini tercih ediyorsun? 

Günün ilk kahvesini Venus’le olan ikinci kahvaltı rutinimde içiyorum. Kahvemden aldığım ilk yudumun, günün en sevdiğim anı olduğunu söyleyebilirim. Eğer okul çıkışı çocuklarla birlikte ekmek alışverişi için Petra Gayrettepe’ye uğradıysam ikinci kahvemi de orada içiyorum. Favori çekirdeklerim Etiyopya kahveleri ama Rwanda da çok hoşuma gidiyor.